top of page

Evliliği Sürdürmenin 7 İlkesi : Kitap İncelemesi

  • Yazarın fotoğrafı: Zeyneb G
    Zeyneb G
  • 16 May
  • 8 dakikada okunur
Hem aile danışmanlık eğitimi hem lisans ve yüksek lisansta aile terapileri kuramsal olarak yoğun verilen derslerden biriydi. Bu sebeple bende bu kuramlar ve kitaplar çerçevesinde yazılar yazmaya karar verdim. Bugünkü yazının başrolü ise John Gottman. Bilinen bir gerçektir ki evlilik, karmaşık ve dinamik bir süreçtir ve zaman zaman herkesin aklında "Mutlu bir evliliğin sırrı nedir?" sorusu belirebilir. Bu soruya bilimsel bir yanıt arayan Amerikalı psikolog John Gottman, 40 yılı aşkın süredir çiftlerin ilişkilerini gözlemleyerek evliliklerin dinamiklerini incelemektedir. Gottman, Seattle’daki ünlü "Aşk Laboratuvarı"nda 14 yıl boyunca 650'den fazla çifti izleyerek bu konuda kapsamlı bilimsel analizler yapmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, Gottman, sadece beş dakika süren gözlemlerle bir çifti izleyerek %91 oranında doğru bir şekilde boşanıp boşanmayacaklarını tahmin edebildiğini iddia etmektedir (bu bilgiyi ilk öğrendiğim zamanki şaşkınlığımı hala hatırlıyorum). Tabiki bu söylemi bilimsel kanıtlara dayanmaktadır. Elde ettiği bulgular, mutlu evliliklerin rastlantıya ya da şansa bağlı olmadığını, aksine belirli davranışlar ve alışkanlıkların ilişkilerin sağlam temelini oluşturduğunu göstermektedir.

Gottman, bu bulgularını The Seven Principles for Making Marriage Work (Evliliği Sürdürmenin Yedi İlkesi) adlı kitabında derlemiştir. Kitap, sağlıklı ve uzun ömürlü ilişkiler kurmak için yedi temel ilke sunar. Bu ilkeler, çiftler arasındaki dostluğu derinleştirerek, zorlu dönemlerde bile ilişkilerin güçlü kalmasını sağlamayı amaçlar. Şimdi gelin bu yedi ilkeyi adım adım inceleyelim.


1. Sevgi Haritanızı Genişletin

Gottman’a göre mutlu evliliklerin temelinde basit ama güçlü bir gerçek var: Eşlerin birbirlerinin iç dünyasını yakından tanıması. Bunu sağlamak için “sevgi haritası” dediği kavramı kullanıyor. Sevgi haritası, eşinizin yaşamındaki önemli olaylardan günlük küçük tercihlerine kadar her türlü bilgiye hâkim olmanız demek. Eşinizin çocukluk anıları, en sevdiği yemek, korkuları, hayalleri… Kısacası onu gerçekten tanımanızı sağlayan her detay bu haritanın bir parçası. Birbiriniz hakkında ne kadar çok şey bilirseniz, aranızdaki bağ o kadar güçlü ve sarsılmaz olur. Nitekim araştırmalar, mutlu çiftlerin birbirlerinin sevdiği sevmediği şeyleri, alışkanlıklarını, umutlarını ve endişelerini çok iyi bildiklerini ortaya koyuyor. Bu derin tanıma, ilişkiye karşılıklı bir anlaşılma ve güven duygusu katıyor. Peki bunu günlük hayatta nasıl uygulayabilirsiniz? Öncelikle, merak duygunuzu canlı tutun. Eşinize gününün nasıl geçtiğini sormak, çocukluk anılarını dinlemek, şu aralar en çok nelerden endişe duyduğunu veya nelerin onu heyecanlandırdığını öğrenmek için fırsatlar yaratın. Küçük örnekler bunun ne kadar fark yaratabileceğini gösteriyor. Ya da eşinizin en yakın arkadaşının ismini, işyerindeki patronuyla yaşadığı sıkıntıyı, en sevdiği filmi biliyorsanız, bu bilgiler günlük sohbetlerinize yansır ve aranızdaki iletişim daha sıcak ve derin hale gelir. Özetle, sevgi haritanızı genişletmek için birbirinizi gerçekten dinleyin ve küçük detayları bile aklınızda tutun. Bu detaylar, sevildiğinizi ve önemsendiğinizi hissettirerek evlilik bağınızı kuvvetlendirecektir.

2. Sevgi ve Hayranlığınızı Canlı Tutun

Zaman içinde monotonluk veya günlük stresler, eşlerin birbirine olan sevgisini ve takdirini ifade etmeyi azaltabilir. Gottman’ın ikinci ilkesi, ilişkinizdeki sevgi ve hayranlık duygularını bilinçli olarak beslemenizi öneriyor. İlk tanıştığınız ve aşık olduğunuz dönemde eşinizin hangi özelliklerine hayran kalmıştınız? Onun hangi davranışları sizi gülümsetiyor veya içinizde sıcak duygular uyandırıyordu? İşte bu soruların cevaplarını unutmamak, hatta sık sık kendinize hatırlatmak gerekiyor. Çünkü sevgi ve hayranlık duygularını canlı tutmak, evliliği yıpratan olumsuz duyguların panzehiridir – özellikle de hor görme veya küçümseme gibi toksik duyguların ortaya çıkmasını engeller. Günlük hayatta bunu uygulamak için, eşinize takdirinizi göstermenin küçük yollarını arayın. Belki sabah işe giderken içten bir teşekkür etmek, “Seninle gurur duyuyorum” gibi bir cümleyi dile getirmek veya gün içinde ona minnettarlık belirten bir mesaj atmak bile yeterli olabilir. Olumlu anıları birlikte yadetmek de işe yarar: Örneğin, birlikte çekilmiş eski bir fotoğrafa bakıp “Ne güzel bir gündü, senin enerjin orada beni çok etkilemişti” demek hem karşınızdaki kişiyi özel hissettirir hem de sizin hayranlık duygunuzu tazeler. Gottman der ki: “Arkadaşlık, romantizmin ateşini körükler; çünkü eşinize karşı düşmanca hissetmenize engel olacak en iyi korumadır.” Eşinize hem bir sevgili hem de iyi bir dost gibi yaklaşın. Onun güzel yönlerine odaklandıkça ve bunları dile getirdikçe, aranızdaki duygusal bağın giderek güçlendiğini hissedeceksiniz.

3. Birbirinize Sırtınızı Değil, Yüzünüzü Dönün

Üçüncü ilke, çiftlerin zorlu anlarda birbirinden uzaklaşmak yerine birbirine yönelmesi gerektiğini vurguluyor. Hayatın koşturmacasında veya stresli dönemlerde eşlerin iletişimi kolayca kopabilir. Biri geri çekildiğinde veya içe kapandığında, diğeri de küskünlükle uzak durabilir. Oysa Gottman, mutlu çiftlerin böyle durumlarda dahi bağlantıyı koparmadığını, küçük de olsa birbirine yönelim sinyalleri verdiğini gözlemlemiştir. Örneğin eşiniz size dert yanmak istiyor veya ufak bir konudan bahsediyorsa, televizyondan gözünüzü ayırıp gerçekten dinlemek, “seni anlıyorum” diyerek omzuna dokunmak gibi basit şeyler bile karşı tarafa “Ben buradayım, yanındayım” mesajı verir. Bu ilke aslında günlük hayatın her anında geçerli: Sevinçlerinizi de üzüntülerinizi de birlikte paylaşın, birbirinizden kaçmak yerine duygusal olarak birbirinize yaklaşın. Kısacası, iletişim kopukluğu yerine diyalogu seçin. Her akşam gün sonunda birkaç dakikalığına da olsa sohbet etmek, birlikte kısa bir yürüyüşe çıkmak veya sadece sarılıp televizyon izlemek bile olabilir. Önemli olan, fiziksel ve duygusal olarak birbirinize dönük kalmanızdır.

4. Eşinizin Sizi Etkilemesine İzin Verin

Sağlam bir evlilik iki tarafın da fikir birliğiyle, adil bir güç paylaşımını gerektirir. Gottman, özellikle erkeklerin eşlerinin düşüncelerine kulak vermesinin evlilik mutluluğunda kritik rol oynadığını bulmuştur. “Yapılan bir araştırmada, yalnızca eşlerinin etkisini kabul eden erkeklerin evliliklerinde mutlu ve istikrarlı kaldığı” tespit edilmiştir Bu ne anlama geliyor? Kendi doğrularınızda inat etmek yerine, eşinizin görüş ve duygularını da kararlarınıza dahil edebilmek demek. Örneğin tatil planı yaparken sadece kendi istediğiniz yere gitmek konusunda ısrarcı olmamak, eşinizin de hayalini kurduğu yerleri dikkate almak... Veya çocuk yetiştirirken, finansal kararlar alırken, ev işlerini bölüşürken eşinizin fikirlerine gerçekten değer vermek. Bu, “haklı çıkmak”tan veya egoyu tatmin etmekten vazgeçip bir takım olmayı seçmektir. Eğer eşiniz size bir konuda öneride bulunuyor veya “Bence şöyle yapsak daha iyi” diyorsa, otomatik bir refleksle savunmaya geçmek yerine gerçekten dinleyin. Eşinizin sizi etkilemesine izin vermek, kendi kişiliğinizi kaybetmek anlamına gelmez; aksine, ilişkinizin daha adil, saygılı ve uyumlu bir hale gelmesini sağlar. Unutmayın, mutlu evlilik bir güç savaşı değildir – bir ekip çalışmasıdır.

5. Çözülebilir Sorunlarınızı Çözün

Her evlilikte anlaşmazlıklar kaçınılmazdır, ancak tüm sorunlar aynı kategoride değil. Gottman, problemlerin ikiye ayrıldığını söyler: Çözülebilir sorunlar ve defalarca gündeme gelen, köklü farklılıklardan kaynaklanan devamlı (perpetüel) sorunlar. Öncelikle, günlük hayatınızda çözülebilir türden, yani belirli bir konuda olup halledilebilecek problemlere odaklanmak önemli. Peki kavga etmeden, yapıcı biçimde sorun çözmenin sırrı ne? Gottman, yıllar süren çalışmalarından beş adımlık pratik bir yol haritası çıkarıyor:
  • Yumuşak bir başlangıç yapın: Konuşmaya suçlama veya eleştiri ile değil, sakin bir tonda ve “ben” dilini kullanarak başlayın. Örneğin, “Bana hiç vakit ayırmıyorsun” yerine “Son zamanlarda birlikte geçirdiğimiz zamanın azlığından kendimi yalnız hissediyorum” demek çok fark eder.
  • Onarıcı adımlar atın: Tartışma sırasında geri adım atmayı veya özür dilemeyi bilin. Küçük bir espriyle ortamı yumuşatmak ya da “Bu konuyu sakin kafayla bir daha konuşalım” demek, gerginliği düşürmek için onarıcı bir adımdır. Eşinizin uzlaşma girişimlerini de görmezden gelmeyin.
  • Sakinleşmeye zaman tanıyın: Sinirler yükseldiğinde kısa bir ara vermek gerekebilir. Gottman, fiziksel olarak yatışmanın yaklaşık 20 dakika sürdüğünü belirtir. Derin nefes alın, yürüyüş yapın, sonra yeniden konuşun. Eşinizin de sakinleşmesine fırsat tanıyın.
  • Uzlaşmaya hazır olun: Çözüm, bazen her iki tarafın da biraz fedakarlık yapmasını gerektirir. “Benim istediğim gibi olacak” inadı yerine orta yolu bulun. Her ikinizin de isteklerini kısmen karşılayan bir çözüm üretmeye çalışın. Unutmayın, karşınızdaki kişi eşiniz – onun mutluluğu sizin de mutluluğunuz demek.
  • Hoşgörülü ve affedici olun: Kimse mükemmel değil. Eşinizin hatalarını affetmeye odaklanın ve kin tutmamaya çalışın. Bazen “özür dilerim, hata yaptım” demek ve duyduğunuz özrü samimiyetle kabul etmek, sorunu kökten çözer.

Yukarıdaki adımlar, günlük hayatta sık sık karşılaştığınız ufak tefek anlaşmazlıklarda uygulanabilir. Örneğin para harcama alışkanlıkları, ev işi paylaşımı, akrabalarla vakit geçirme gibi konular çoğu zaman çözülebilir kategoridedir. Önemli olan, sorunu kişiselleştirmeden ele almak ve birbirinize saygıyı elden bırakmamak. Gottman, “Eşinize, misafire gösterdiğiniz nezaketi gösterin” diye esprili bir dille uyarıyor. Gerçekten de en sevdiklerimize bazen en sert sözleri söyleyebiliyoruz; oysa bir yabancıya karşı daha nazik olabiliyoruz. Eşinizle konuşurken nezaket ve saygı çerçevesini koruyarak, çözümü mümkün konuları büyümeden halletmek evliliğinizi büyük çatlaklardan korur.

6. Kilitlenmeleri Aşın

Bazı konular vardır ki, ne kadar konuşulsa da tam bir çözüme ulaşmaz – adeta kilitlenmiş gibidir. Örneğin birinin çocuk istemesi, diğerinin istememesi; biri için kariyer odaklı yaşamak, diğeri için sakin bir hayatın önemli olması gibi temel farklılıklardan doğan anlaşmazlıklar… Gottman’ın araştırmalarına göre evlilik tartışmalarının çoğu, işte böyle temel yaşam tarzı, kişilik veya değer farklılıklarından kaynaklanır ve tamamen çözülemeyebilir. Hatta “Evlilik tartışmalarının çoğu çözülemez; çiftler yıllarca birbirini değiştirmeye çalışarak sadece vakit kaybeder ve evliliklerine zarar verir” diyerek bu gerçeği vurgular. Bu biraz umutsuz gibi görünse de aslında değil: Bu tür konularda amaç problemi kökten çözmek değil, onunla nasıl yaşayacağınızı birlikte bulmaktır.

Kilitlenmiş bir sorun yaşadığınızı nasıl anlarsınız? Genellikle aynı konuda tekrar tekrar tartışıyor ama bir arpa boyu yol alamıyorsanız, üstelik her seferinde her iki taraf da kendini duvara toslamış gibi hissediyorsa, burada bir kilitlenme söz konusu diyebiliriz. Bu durumda izlenecek yol, birbirinizin altında yatan hayalleri ve ihtiyaçları keşfetmek olmalı. Gottman, çiftlerin bu tür çıkmazları aşması için önce durup şunu fark etmelerini öneriyor: “Kilitlenme, genellikle eşlerin birbirinin yaşam hayallerine yeterince saygı göstermediğinin veya onları anlamadığının bir işaretidir.”. Yani çözüm, tartıştığınız konunun ötesine bakmakta yatıyor. Mesela, sürekli para biriktirme konusunda tartışıyorsanız, belki birinizin derinlerinde güvenlik ve gelecek kaygısı, diğerinizde ise özgürlük ve anı yaşama isteği olabilir. Veya biriniz evde düzen takıntılı, diğeriniz rahatsa, birinin ihtiyacı düzen içinde huzur, diğerinin ihtiyacı rahatlık içinde özgürlük olabilir. Bu hayalleri ve değerleri oturup konuşmak, birbirinize empatiyle yaklaşmak gerekiyor.

Günlük hayatta kilitlenmiş konuları aşmak için öncelikle bu meseleleri uygun bir zamanda, sakin bir ortamda masaya yatırın. Birbirinize sırayla, bölünmeden dinleyeceğinize dair söz verin. Her biriniz, o konu neden bu kadar önemli, hangi duygulara veya hayat hedeflerine dokunuyor, açıkça anlatın. Karşı tarafın anlattıklarına itiraz etmeden anlamaya çalışın. Örneğin, “Kariyerimde ilerlemek istiyorum çünkü bu benim için kendimi gerçekleştirmek demek” diyen bir eşe, diğeri “Senin hedeflerine saygı duyuyorum, desteklemek istiyorum” diyebilir ve kendi açısından neden evde daha çok birlikte vakit geçirmek istediğini açıklayabilir. Burada amaç birbirinizi ikna etmek değil, anlamaktır. Ortak bir çözüm belki hemen çıkmayabilir, ancak birbirinizin hayallerine saygı duyup biraz esneklik göstererek orta yolu bulmak mümkün olabilir. Belki her iki tarafa da uyan yaratıcı bir alternatif, belki sırayla birbirinin istediğini yapma yöntemi… En önemlisi, bu süreçte suçlamadan, savunmaya geçmeden, “Ben seni anlıyorum, lütfen sen de beni anla” diyebilmektir. Böylece o kilitli kapı aralanmaya başlar. Sonuçta çözülmese bile, uzlaşarak ve birbirinizi onurlandırarak bu farklılıkla yaşamayı öğrenirsiniz.

7. Ortak Anlamlar Yaratın

Geldik yedinci ve son ilkeye: Ortak anlam yaratmak. Bir evliliği sadece günlük görev paylaşımı, çocuk bakımı veya faturalar ekseninde düşünmek onu sığlaştırabilir. Gottman diyor ki, evlilik aynı zamanda paylaşılan bir kültür ve anlam dünyası yaratmaktır. Yani çift olarak kendinize özgü ritüellerinizin, değerlerinizin, hatta küçük sembollerinizin olması ilişkinize derinlik katar. Örneğin, sadece ikinizin anladığı espriler, her yıl dönümünde yaptığınız özel bir kutlama, Pazar sabahları birlikte yaptığınız yürüyüşler, aile içinde önem verdiğiniz gelenekler… Tüm bunlar sizin çift kimliğinizi oluşturur. Gottman bu ilkeyi anlatırken “Evlilik sadece çocuk büyütmek, ev işi paylaşmak ya da birlikte yaşamak değildir; aynı zamanda birlikte bir iç dünya kurmaktır, semboller ve ritüellerle zengin bir kültür yaratmaktır” diyor. Yani iki kişinin ortak bir “biz” hikayesi yazmasıdır evlilik. Duygusal derinliği olan bir ilişki için, paylaşılan anlamların gücünü küçümsemeyin. Ortak değerlerinizi konuşun: Aile olmak sizin için ne ifade ediyor? Hayatta en çok önem verdiğiniz şeyler neler ve bunları nasıl birlikteliğinize yansıtabilirsiniz? Örneğin yardımseverlik değeri ikiniz için de önemliyse, her sene birlikte bir sosyal sorumluluk projesine katılabilirsiniz. Ya da “biz şöyle bir aileyiz” diyebileceğiniz özellikler belirleyin – mesela “biz maceracı bir aileyiz, her fırsatta seyahate çıkarız” veya “biz misafirperver bir aileyiz, dostlarımızla sık sık bir araya geliriz” gibi.

Sonuç...

John Gottman’ın yıllar süren araştırmalarından damıtılmış bu yedi ilke, aslında mutlu evliliklerin mucizevi birer sır değil, öğrenilebilir ve uygulanabilir beceriler bütünü olduğunu gösteriyor. Burada okuduklarınız belki size kendi ilişkinizde “İşte biz bunu yapıyoruz” dedirtti ya da “Bunu yapmayı deneyebiliriz” fikri verdi. Unutmayın ki hiçbir evlilik mükemmel değildir; önemli olan, çiftlerin birbirine karşı sevgi ve saygıyı koruyarak yol almasıdır. Gottman’ın da belirttiği gibi, “nevrotik yanlarınız (yani hepimizin biraz ‘delice’ huyları) bir evliliği mahvetmek zorunda değil. Eğer birbirinizin çılgın tarafını anlayıp ona şefkat ve saygıyla yaklaşabilirseniz, evliliğiniz gelişip serpilebilir.” Yani kusurlarınızla beraber, hatta onlara rağmen, empati ve sevgiyle yaklaştığınızda ilişkiniz büyümeye devam eder.

Bu yedi ilke bir gecede uygulanabilecek şeyler olmayabilir, ancak küçük adımlarla başlayabilirsiniz. Önemli olan istikrarlı biçimde çaba göstermek: Gottman, “Her gün evliliğiniz için biraz emek vermek, spor salonunda çalışmaktan bile daha fazla sağlık ve uzun ömür getiriyor” diyor. Gerçekten de, her gün eşinize ayırdığınız birkaç dakikalık kaliteli zaman, içten bir sarılma, bir iltifat veya yapıcı bir sohbet, uzun vadede harikalar yaratabilir. Sonuç olarak, Gottman’ın ilkeleri bize şunu hatırlatıyor: Evlilik, iki insanın birlikte kurduğu bir dünyadır. Bu dünyayı sevgiyle besler, dostlukla güçlendirir ve anlamlı kılarsanız, ilişkiniz yıllar geçtikçe derinleşip güzelleşecektir. Şimdi belki eşinize sımsıkı sarılma veya ona değer verdiğinizi söyleme zamanı – çünkü küçük bir adım, evliliğiniz için büyük bir fark yaratabilir. Sevgi haritanız sizi hep beraber doğru yolda tutsun!
 

Comments


bottom of page