Öfke ve Gizlenen Duygular: Gerçek Kimliğimize Ulaşmak
Zeyneb G
2 gün önce
2 dakikada okunur
+"Dün bana gerçek adını söyleyene kadar öfkemle oturdum," dedi çocuk.
- "Nedir bu?" diye sordu tavşan.
+"Keder," dedi çocuk.
Bazen, bir duygunun yansıması o kadar güçlü olur ki, diğer tüm duyguların sesini bastırır. Çocuk, öfkesini dile getiriyor ama aslında içindeki kederi saklıyor. O anın derinliği, ilişkilerdeki duygusal karmaşıklığı bir anda gözler önüne seriyor: Öfke, çoğu zaman başka bir duygunun maskesidir. Keder, korku, hayal kırıklığı… Tüm bu duygular, öfkenin ardında gizlenen sessiz misafirlerdir. Öfkenin kendisi, belki de en kolay kabul edilen, savunma mekanizmalarından birisidir. Birinin üzerine yürümek, bir kapıyı sertçe kapatmak, bir şeyin üzerine bağırmak; bu tepkiler genellikle dışa vurulan öfkenin somut örnekleridir. Ama ya bu öfkenin ardındaki duygular? Kaderin nehrinde gömülü kalan o duygular, zaman zaman dışa vurur, ancak çoğu zaman suskun kalır. Öfkenin yüksek sesi, onları ezip geçer. Bu çocuk, öfkesini dile getirirken, aslında kaybolan bir şeyin acısını yaşıyor. O kadar derin bir acı ki, kederini göstermek yerine, öfke ile örtmek zorunda hissediyor. Keder, genellikle daha kırılgan bir duygu olarak kabul edilir. O kadar kırılgandır ki, toplumsal normlarda, "güçlü olmak" için duygusal savunmalar kullanmamız gerektiği zamanlarda en son gösterilecek şeylerden biridir. Öfke ise bir sığınak gibidir. Daha kontrol edilebilir, daha güçlü görünebilir. Ama özünde, bir kaybın, bir zorluğun, bir hayal kırıklığının gizlediği bir maskedir.
Bilinçdışında saklanan duygular, zamanla öfke gibi yüzeysel duygulara dönüşebilir. Psikolojik açıdan baktığımızda, bu gizli duyguların ortaya çıkmasının arkasında bazı savunma mekanizmaları bulunur. Bastırma ve yadsıma, bu mekanizmalardan bazılarıdır. Kişi, keder gibi zayıf hissettiren bir duyguyu kabul etmek yerine, onun yerine öfkeyi tercih edebilir. Öfkenin bastırdığı bir diğer duygu da korkudur. Korku, daha savunmasız hissettirirken, öfke bir tür kontrol sağlama ihtiyacı doğurur. Kişi, korku ile yüzleşmek yerine öfke ile reaksiyon gösterir. Duygular arasındaki bu dengeyi anlamak, bize öfkenin ardındaki kederi keşfetme fırsatı verir. Keder, genellikle zayıflık olarak algılanır. Toplum, gözyaşlarını, hüzünlü anları zayıflık olarak etiketler. Oysa keder, bir kaybı, bir eksikliği hissetmek demektir. Bir şeyin eksik olduğunu kabullenmek, gerçek bir cesaret ister. Ve çoğu zaman, insanlar bu cesareti bulamaz. Öfke, kederi gizler. Çünkü öfkenin içerdiği güç, daha kabul edilebilir bir güçtür. Ama o güç, bazen içimizi boşaltır ve gerçekten hissettiğimiz şeyi anlamamıza engel olur. Birçoğumuz, öfkenin arkasındaki kederi fark etmeyiz. Hepimiz zaman zaman öfkemizi kucaklayarak, saklamak istediğimiz acıyı bastırırız. Ama bir ilişki içinde, ya da bir arkadaşımızla, belki de tek başımıza, gerçek duygularımızla yüzleştiğimizde iyileşmeye başlarız. Kederi kabul etmek, o acıyı taşımak ve buna rağmen sağlıklı bir şekilde baş etmek, aslında bizim en güçlü halimizdir. Gerçekten hissetmek, gerçekten üzülmek ve bunu kabul etmek, bizi daha derin ve daha güçlü yapar. Öfke, belki anlık bir koruma olabilir, ama kederi görmek, içsel bir özgürlük sunar. Kendimizi tanımak, duygularımızı derinlemesine anlamaktan geçer. Ve bu basit gibi görünen zor bir kabuldür. Öfkenin aslında ne kadar derin bir kederi sakladığını fark etmek, bize daha geniş bir bakış açısı kazandırır. Kendimize ve başkalarına karşı daha merhametli oluruz. Ve belki de, en önemlisi, gerçek duygularımızla barıştığımızda, içsel bir özgürlüğe sahip oluruz.
Comments