Genetik Kaderin Bağlarını Kırmak
- Zeyneb G
- 24 Tem 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 May

Bilim insanları yıllardır davranışlarımıza ve seçimlerimize yön veren şeyin gen mi yoksa çevre mi olduğu sorusuna cevap aramışlardır. Yapılan araştırmalar yaşam deneyimlerinin bir geni açıp kapatabileceğini göstermiştir. Bu yazımda biyolog Michael Meaney'in 1990 yıllarında gen mi çevre mi sorusuna çok güzel bir yanıt olacak deneyini paylaşmak istiyorum.
İyi okumalar dilerim.
Genler silahı doldurur ama ancak çevre tetiği çekebilir!
1990'ların ortalarında Meaney bazı farelerin beyinlerinde daha çok glukokortikoit reseptörü olmasının ve bu nedenle strese daha iyi katlanmasının nedeninin, annelerinin onları bolca yalaması ve onlarla ilgilenmesi olduğunu keşfetti. Bu deneyim yavru farelerde ömür boyu sürecek bir fark yaratarak stres verici deneyimlere omuz silkmeleri ve stres verici bir deneyim yaşadıklarında tir tir titreyen tüylü protoplazma topuna dönmemeleri için beyinlerini programlıyordu. Annelerinin yaladığı ve ilgilendiği yavrular stres verici durumlara karşı rahat, meraklı, yeni ortamları keşfet meye meyilli ve strese karşı dirençli oldular. Anneleri tarafından nadiren yalanan ve ilgilenilen yavru fareler ise korkak ve stresli, rahatsız edilmeye karşı aşırı hassas ve beklenmeyen veya tanıdık olmayan şeyler karşısında donakalmaya meyilli oldular.
Nevrotik, kaygılı dişi fareler nevrotik, kaygılı yavru fareler doğurunca herkes kaygı ve nevrotik durumun genetik ve kalıtsal, yani kalıcı olduğunu düşündü. Tasasız dişi fareler tasasız yavru fareler doğurduğunda herkes tasasızlığın da genetik ve kalıtımsal yani kalıcı olduğunu düşündü. Ama Meaney nevrotikliğin ve tasasızlığın göz rengi gibi kalıtımsal olduğu dogmasına karşı uzun zamandır şüpheciydi. Bu nedenle bir tür kemirgen evlat edindirme ajansı açtı ve nevrotik annelerin tasasız olanların bebeklerini ve tasasız annelerin nevrotik olanların yavrularını yetiştirmesini sağladı.
Yetiştirme, doğayı yendi!
Kaygılı, nevrotik, ihmalkår annelerin yavruları olarak doğan ama ilgili anneler tarafından büyütülen fare yavruları aynı onları evlat edinen anne fareler gibi rahat, neşeli, meraklı, bilinmedik bölgeleri keşfeden ve yeni durumları sakin biçimde karşılayan fareler oldular. İlgili ve rahat annelerin yavrusu olarak doğan ama ihmalkår anneler tarafından yetiştirilen yavrular için olay tam tersiydi: Hayatlarına başlarken ümit vadeden genetiklerine rağmen küçük, tüylü sinir küpleri gibi oldular. Rahatsız edildiklerinde korkudan akılları başlarından gitti ve tanımadıkları bir ortama koyulduklarında yine korkuyla dizlerinin bağ çözüldü.
Bir değişim daha vardı. Evlat edinilen fareler büyüdüler ve kendileri ebeveyn oldular, dişiler biyolojik anneleri yerine kendilerini evlat edinen anneler gibi davrandılar: İhmalkår annelerin yavrusu olarak doğan ama uysalca yavrularını yalayan ve ilgilenen anneler tarafından yetiştirilenler, kendi yavrularına da aynı şekilde davrandılar ancak vicdanlı annelerin yavrusu olarak doğup ihmalkar anneler tarafından yetiştirilenler kendi yavrularını da ihmal ettiler. Fareler genlerini paylaşmadıkları annelerinden bir davranış kazandılar. Bu, yetiştirmenin doğa karşısındaki zaferiydi.
Sonuç Olarak..
Taşıdığımız genlerin sabit ve değişmez olduğu inancının aksine Meaney'ninki gibi araştırmalar DNA'mızın daha çok kapsamlı bir CD koleksiyonu gibi olduğunu gösteriyor: Bir CD'ye sahip olmanız onu çalacağınız anlamına gelmiyor ve bir gene sahip olmanız da onun açık olduğu anlamına gelmiyor. Örneğin "depresyon genine" sahip olmak ama travmasız bir hayat yaşamanın depresyon riski içermemesi gibi. Tüm bunlar, duygusal ve psikolojik kaderimizin sadece çift sarmalın kıvrımları arasında olmadığının ipuçlarıdır.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Doğa mı? yoksa Çevre mi?
Editör Notu: Bu yazı Prof. Richard J. Davidson'un Beyninizin Duygusal Hayatı adlı kitaptan faydalanılarak yazılmıştır. İlgili okurlarımın kitabı okumasını tavsiye ederim.



Genler silahı doldurur ama çevre tetiği çekebilir... hem genlerden hem çevreden aktarılan olumsuz gördüğümüz davranışların yada duyguların bizden sonraki nesillere aktarılmaması için sağlıklı nesiller için farkında olmak çok onemli.